Showing posts with label şiir. Show all posts
Showing posts with label şiir. Show all posts

çocuksun sen

çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
*
ahmet telli'nin "çocuksun sen" şiirinin ikinci bölümünün ilk dört mısrası.
sizin de gözünüzün önüne tek eliyle bir vadinin kıyısından doğan büyükçe bir papatyaya tutunmuş koca bir adam geliyor mu? bize bakarken gülümseyerek sallanmıyor mu?
- bir saatin sarkacı nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle -
içimden bu mısraları okurken sanki biri kalbimin içinde salıncakta sallanıyor, o kadar canlı işte hem görselliği hem de sesi bu şiiirin.

çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım!

bu aralar gündemde şiir var. gündem derken benim hayatımın gündeminde, diğerleriyle pek ilgilenmiyorum zaten, gazete de okumuyorum uzun zamandır, dayımın tv açık uyuma huyu olmasa ve beni uyku bir tutsa - bir-tut-sa- belki kastelli'nin tek kurşun anıtını bile günler sonra öğrenecektim.

didem madak'tan daha önce bahsetmiş miydim hatırlamıyorum, tahinpekmez'e yazıp sonra sildiydim buraya taşımadım sanırım.

didem madak izmirli bir şaire ve benim "bu şiiri ben yazmalıydım." dediğim şiirlere sahip bir kadın, sanırım her gün bir şekilde aklıma düşüyordur bir şiirinden bir mısra, eksiksiz, en azından her gün içimden "ispanya'ya gidiyorum bir aşk mektubu yazmaya ve iskambil kağıtlarını ateşe atmaya!" diye geçiriyorum. çünkü aşkın en güzel tariflerinden biri bu firar, kaçma isteği, yolculuk hevesi. zaten ahmet telli de diyor "büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenciler düşer bu yollara ancak" diye. oh gene başladı çapraz şiir çağrışımı. didem madak'a dönüyorum...

bu sabah "çiçekli şiirler yazmak istiyorum"la uyandım. hani sonu ünlemlerle biten mısraları olan şiir. "çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım!" diye başlıyor şiir, ve benim gözümün önüne bu cümleyi kuran kız olduğu gibi geliyor, rengarenk elbisesi, dans eden etekleriyle, kaşları çatık ama gülümsemesi duruyor, bir kırıklık var içerisinde ve az sonra anlatacak bize her şeyi.

bekliyorum.

"bilmiyorsunuz. darmadağım gölgemi çiçekli perdelerin arkasına saklıyorum." diyor.

bunu okurken ben kızın minik ayaklarıyla koşturduğunu görebiliyorum. bendeki didem madak sihri de burada zaten, görselliği o kadar yoğun ki şiirlerinin sanki şiir okumuyorum da ufak bir oyun oynanıyor karşımda, iç ses tonum oyundaki o karaktere göre değişiyor şiiri okurken.

*
devam edeceğim.
*

mendilimde kan sesleri hayatımın fonu oldu



Benim "Mendilimde Kan Sesleri" ilk tanışmam 15 yaşında Safranbolu evlerini gezerken oldu. Gezdiğimiz bir evin camında şairsiz bir şekilde sadece şu mısralar yazıyordu:

"...
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiceğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konya'nın beyaz
Antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına,
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
..."

Elimdeki not defterine bu satırları yazdım. O zamanlar internet dediğimiz nane de bu kadar data yığını halinde değil, ben de o gün karşılaştığım herkese bu şiiri sordum, "Hocam kimin bu şiir biliyor musunuz?"

Sonra öğrendim ki Edip Cansever'in şiiri, adı da "Mendilimde Kan Sesleri" Edip abiyle daha önce karşılaşmıştık da bu şiiriyle karşılaşmamıştık. Şiirin tamamını bulmak için fellik fellik kitapçıları aradım, sonunda kitabı buldum ama param yok, bir eski kitapçıdan rica edip şiirin tamamını yazdım bir kağıda ve eve gelip duvarıma Saraybosna'da, Piriştine'de ağlayanların arasına astım o kağıdı. Dönüp dönüp okudum. Herhalde baştan sona ezbere okuyabildiğim tek şiir budur.

Bir sene sonra bi adamla tanıştım, dedi ki bana "bir arkadaşım der ki 'herkesin bir Ahmet abisi olmalı', Ahmet abili bir şiir vardır sen bilmezsin." Benim gözlerim parladı tabi "bilmezlikten gelme Ahmet abi, umudu dürt... umutsuzluğu yatıştır..." dedim adama, şaşırdı. "Pek kimse bilmez bu şiiri" dedi, şiir oradan da akıp gitti.

Yıllar geçti gitti, gün geçtikçe Edip abiyle daha da samimi olduk. bu kez İzmir'de kitapçının birinde - Yakın Kitabevi - "Ben Ruhi Bey Nasılım"ı arıyorum, o arada Edip Cansever toplu şiirler'e elim gitti. Kitapçıdaki adam geldi, "O kitabın 402. sayfasında bir şiir vardır pek kimse bilmez..." dedi, açtım söylediği sayfayı bakakaldım: Mendilimde Kan Sesleri. Adam diyeceğini dedi gitti, ben kitapları aldım çıktım.

Hayatımın her anında bu şiir bir yerlerde akıp gidiyormuş gibi geliyor bana senelerdir. gitgide içine işledi hayatımın ve artık girdiğim her yol sonunda dağılmış pazar yerlerine benziyor, kadehler elimde küfür gibi duruyor ve ben bir gün geleceğini bildiğim birine uzaktan uzaktan domates peynir doğruyorum sanki...

Çok sağol Ahmet abi, iyi ki girdin şu üç kuruşluk ömrüme. Edip abiye de selamlar...