mendilimde kan sesleri hayatımın fonu oldu



Benim "Mendilimde Kan Sesleri" ilk tanışmam 15 yaşında Safranbolu evlerini gezerken oldu. Gezdiğimiz bir evin camında şairsiz bir şekilde sadece şu mısralar yazıyordu:

"...
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiceğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konya'nın beyaz
Antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına,
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
..."

Elimdeki not defterine bu satırları yazdım. O zamanlar internet dediğimiz nane de bu kadar data yığını halinde değil, ben de o gün karşılaştığım herkese bu şiiri sordum, "Hocam kimin bu şiir biliyor musunuz?"

Sonra öğrendim ki Edip Cansever'in şiiri, adı da "Mendilimde Kan Sesleri" Edip abiyle daha önce karşılaşmıştık da bu şiiriyle karşılaşmamıştık. Şiirin tamamını bulmak için fellik fellik kitapçıları aradım, sonunda kitabı buldum ama param yok, bir eski kitapçıdan rica edip şiirin tamamını yazdım bir kağıda ve eve gelip duvarıma Saraybosna'da, Piriştine'de ağlayanların arasına astım o kağıdı. Dönüp dönüp okudum. Herhalde baştan sona ezbere okuyabildiğim tek şiir budur.

Bir sene sonra bi adamla tanıştım, dedi ki bana "bir arkadaşım der ki 'herkesin bir Ahmet abisi olmalı', Ahmet abili bir şiir vardır sen bilmezsin." Benim gözlerim parladı tabi "bilmezlikten gelme Ahmet abi, umudu dürt... umutsuzluğu yatıştır..." dedim adama, şaşırdı. "Pek kimse bilmez bu şiiri" dedi, şiir oradan da akıp gitti.

Yıllar geçti gitti, gün geçtikçe Edip abiyle daha da samimi olduk. bu kez İzmir'de kitapçının birinde - Yakın Kitabevi - "Ben Ruhi Bey Nasılım"ı arıyorum, o arada Edip Cansever toplu şiirler'e elim gitti. Kitapçıdaki adam geldi, "O kitabın 402. sayfasında bir şiir vardır pek kimse bilmez..." dedi, açtım söylediği sayfayı bakakaldım: Mendilimde Kan Sesleri. Adam diyeceğini dedi gitti, ben kitapları aldım çıktım.

Hayatımın her anında bu şiir bir yerlerde akıp gidiyormuş gibi geliyor bana senelerdir. gitgide içine işledi hayatımın ve artık girdiğim her yol sonunda dağılmış pazar yerlerine benziyor, kadehler elimde küfür gibi duruyor ve ben bir gün geleceğini bildiğim birine uzaktan uzaktan domates peynir doğruyorum sanki...

Çok sağol Ahmet abi, iyi ki girdin şu üç kuruşluk ömrüme. Edip abiye de selamlar...

taşra ne demek?

Bütün bu manzara yıllardır benzer şekilde tekrarlanmasına karşın ilçe için yine de çok önemli gündü. Zira, seneye bugün yeniden yaşanana kadar öteki anlar hemen hemen birbirinin benzeri olacaktı. En azından yılda bir gün öbürlerinden biraz farklı geçiyordu. Bu “farklı” gün gelecek yıl yinelense de ne gam! Taşra demek tekrara teşne demek değil mi, zaten?

Ahmet Büke, Çiğdem Külâhı, Salla Bayrağı Düşman Üstüne!

kardeşlik, insanlıkçılık

bir adam: Bütün bunlarda ölümsüz bir yan var Lidya. Çok fazla gülünçlük gerekli. Eskiden buna insan onuru deniyordu. Niçin ona... yardım etmediniz?

kocası afazi olan ve onu terkeden kadın: ...ve geri kalan yaşamım benim artık katlanamayacağım bir acıya son vermek için kocamın ölmesine yardım edip etmediğimi kendi kendime sormakla geçti. Kardeşlikten söz ettiniz... Denedim. Ama insanın artık sevmediği birisine bağlı kalması doğru değildi... Bir ahlâk adına bir insan için kendini feda etmek, artık bunların hiç iler tutar bir yanı yoktu. Bu hiçbir insanca yanı olmayan bir insanlıkçılıktı, doğaya karşı bir eylemdi.

hırant dink


Hülyalı
Istıraplı
Renkli
Aşık
Namuslu
Temiz
...
Delikanlı
İnsan
Nar
Kardeş

Met-Üst, Agos Gazetesi, 27 Ocak 2007